Blog
Buradasınız: Anasayfa / Blog
Blog
Son yayınladığımız haber, duyuru ve içeriklerimize göz atın.
6 PARÇA ARAÇ DIŞINDA 2 PARÇA ARAÇ İÇİNDE ELE GEÇEN TOPLAM 583 GRAM ESRAR MADDESİ- SANIKLAR KULLANMAKTAN MI YOKSA TİCARETTEN Mİ CEZALANDIRILMALIDIR?
Altı parçası araçtan atılan çantanın içinde, iki parçası ise aracın arka koltuğunda ele geçirilen toplam net ağırlığı 553 gram olan esrar, sanık sayısı da dikkate alındığında kullanma sınırları içinde kaldığı anlaşılmıştır.Bu hâliyle aynı zamanda kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun da şüphelisi durumunda olan sanıkların, görevlilerce durdurulduktan sonra uygulama noktasından kaçmaları ve bu sırada araçta bulunan uyuşturucu maddeleri atmalarına müsnet uyuşturucu madde ticareti yapma suçu bakımından herhangi bir özellik atfedilmemiştir. Dosya kapsamı itibarıyla sanıklar hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna ilişkin olarak bir ihbar ya da kolluk araştırması neticesinde elde edilen herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işledikleri yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakta, in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince Yerel Mahkemece ispat edilemeyen uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanıkların beraatlerine karar verilmesinin isabetli olduğu kabul edilmiştir.
ERKEĞİN TANIK BEYANLARINA GÖRE EŞİNE ÇİÇEK VE HEDİYE ALMASI KADINI AFFETTİĞİ ANLAMINA GELİR Mİ?
İlk Derece Mahkemesince her ne kadar, erkeğin, kadını affettiği en azından hoşgörü ile karşıladığı belirtilerek boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillere göre erkeğin eşine yüzük ve çiçek alarak eşi ile barışmak istediğine yönelik tanık beyanında belirtilen davranışlarının barışma girişimi niteliğinde olduğu, af olarak değerlendirilemeyeceği, erkeğin kadın eşi affettiğine yönelik dosyaya yansıyan başkaca somut söz veya eylemlerinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle iken Mahkemece, erkeğin evliliğini kurtarma adına gösterdiği barışma girişiminin af olarak değerlendirilmesi doğru görülmemiştir. O halde, Mahkemece tüm delillerin bu çerçevede değerlendirilerek davaların esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İDRAK ÇAĞINA GELMİŞ OLAN ÇOCUĞUN VELAYET HUSUSUNDA GÖRÜŞÜ HİLAFINA MAHKEMECE KARAR VERİLEBİLİR Mİ?
Velâyet ve kişisel ilişki kamu düzenine ilişkin olup re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velâyet ve kişisel ilişki hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir.
BYLOCK KULLANICISI OLMAYAN , HERHANGİ BİR KOD ADI BULUNMAYAN SANIK HAKKINDA ÖRGÜT ÜYELİĞİNDEN CEZA VERİLEBİLİR Mİ?
ByLock kullanıcısı olduğu teknik verilerle tespit edilemeyen, herhangi bir örgütsel kod adı kullandığı saptanamayan sanığın, savunmasının aksine örgüte yardım kastı ile hareket ettiğine ya da örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla katıldığına dair kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, ispat edilemeyen müsnet suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken, delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle ve yerinde olmayan gerekçeye dayanılarak yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2022/28709 Karar Numarası: 2025/19622 Karar Tarihi: 02.07.2025 SAYISI : 2019/1952 E., 2020/1542 K. İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 9. Ağır Ceza Mahkemesi SAYISI : 2018/6 E., 2019/315 K. TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama Bölge adliye mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü; Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi; Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; ByLock kullanıcısı olduğu teknik verilerle tespit edilemeyen, herhangi bir örgütsel kod adı kullandığı saptanamayan sanığın, savunmasının aksine örgüte yardım kastı ile hareket ettiğine ya da örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla katıldığına dair kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının anlaşılması karşısında, ispat edilemeyen müsnet suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken, delillerin hatalı değerlendirilmesi suretiyle ve yerinde olmayan gerekçeye dayanılarak yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
RESMİ NİKAHLI OLMAYAN EŞ İÇİN EŞE KARŞI KASTEN YARALAMADAKİ EŞE KARŞI NİTELİKLİ HALİ UYGULANABİLİR Mİ?
İnceleme konusu dava dosyasında; resmî nüfus kayıt örnekleri incelendiğinde katılan ile evli olmadığı anlaşılan hükümlü hakkında ek savunma hakkı da verilmeden eylemin eşe yönelik gerçekleştirildiğine karar verilmesi suretiyle buna uygun uygulama yapılarak hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
MAĞDURENİN YAŞI KONUSUNDA HATAYA DÜŞME- MAĞDURENİN YAŞINI FACEBOOK ADRESİNDE 5 YAŞ BÜYÜK GÖSTERMESİ HALİNDE SANIK İLGİLİ SUÇTAN SORUMLU MUDUR?
Yargılamanın tüm aşamalarında sanığın mağdurenin kendisine yaşının büyük olduğunu söylediğine, aslında küçük olduğunu bilmediğine yönelik savunmaları ile bu savunmayı doğrular nitelikteki mağdurenin beyanları, facebook isimli sosyal medya hesabından mağdurenin sanığa gönderdiği istek üzerine tanışmaları ve mağdurenin dosyada yer alan facebook hesabına ilişkin evrakta doğum tarihini kayıtlı yaşında yaklaşık beş yaş büyük olarak yazdığının anlaşılması, İlk Derece Mahkemesinin mağdurenin görünüş itibariyle suç tarihinde on beş yaşından küçük olduğu yönünde kesin bir gözlemde bulunulamayacağına yönelik tespiti, mağdurece de kabul edilen mesaj kayıtlarından sanığa yaşını büyük söylediğinin, yaşının küçük olduğunun ise sanık tarafından ancak olaydan sonra öğrenildiğinin anlaşılması, mağdurenin dosyada yer alan fotoğrafları ve kamerayla kayda alınan beyan görüntüsü ile tüm dosya içeriği nazara alındığında, İlk Derece Mahkemesince olayda 5237 sayılı Kanun'un 30/1. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması karşısında, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
CİNSEL SUÇLARDA MAĞDURENİN SOYUT BEYANI HARİCİ BAŞKA BİR DELİL BULUNMAMASI, SANIK İLE MAĞDURENİN HUSUMETLİ OLMASI VE OLAY YERİNDE SANIK İLE MAĞDURENİN YALNIZ OLMAMASI HALİNDE SANIĞA VERİLMESİ GEREKEN HÜKÜM NEDİR?
Olayın intikal şekli ve zamanı, savunma, tanık anlatımları ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair katılan mağdurenin aşamalardaki soyut beyanları dışında her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı bulunmuştur.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ CEZA DAİRELERİ MAHKUMİYET HÜKMÜNE İSTİNADEN DURUŞMA AÇMADAN SANIĞIN BERAATİNE KARAR VEREBİLİR Mİ?
2. İlk Derece Mahkemesince sanığın katılan mağdura yönelik atılı suçtan mahkumiyetine dair hükümle ilgili istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince sanığın müsnet suçu işleyip işlemediği hususunda yapılacak değerlendirmenin delil takdirine ilişkin olması nedeniyle 5271 sayılı Kanun'un 303/1-a maddesi kapsamına girmediği ve bu husustaki değerlendirmenin aynı Kanun'un 280/1-g maddesi uyarınca duruşmalı yapılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde atılı suçtan mahkumiyet hükmünün kaldırılıp sanık hakkında beraat kararı verilerek istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
CEZA YARGILAMASINDA SANIĞIN DA BULUNDUĞU DURUŞMADA SON SÖZ VE ESAS HAKKINDAKİ MÜTAALAYA KARŞI SANIĞA SON SÖZ HAKKI VERİLMEMESİ DURUMU BOZMA SEBEBİ MİDİR?
5271 sayılı Kanun'un delillerin tartışılması başlıklı 216/1. maddesinin “Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.” ve ikinci fıkrasının “Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.”, üçüncü fıkrasında "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklindeki hükmü ile yargılama sırasında ortaya konulan delillerin tartışılmasında davanın taraflarına hangi sıra ile söz verileceği ve davanın taraflarının birbirlerinin açıklamalarına karşı cevap verme haklarının bulunduğu, hükümden önce son sözün sanığa verileceği hususları düzenlenmiş olup, iddia ve savunma hakkı açısından yargılamanın anılan maddeye uygun şekilde sürdürülüp bitirilmesinde yasal zorunluluk bulunmaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hükmün tefhim edildiği 05.12.2024 tarihli oturumda, Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı hazır bulunduğu belirtilen sanığın beyanı alınmadan ve aynı zamanda sanığa son söz hakkı tanınmadan yargılamanın bitirilip hüküm kurulması suretiyle, 5271 sayılı Kanun'un 216. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması, hukuka aykırı bulunmuştur.
İŞÇİNİN DİĞER İŞÇİLERE AİT BİLGİSAYARINDAN E-POSTA ŞİFRELERİNİ ÖĞRENMESİ VE AÇIP OKUMASI- SAVUNMASI İSTENİNCE EMEKLİLİK NEDENİYLE İSTİFA ETMESİ HALİNDE KIDEME HAK KAZANIR MI?
Dosyadaki bilgi, belge, tanık anlatımları ve bilhassa davacı işçinin feshe konu eylemi nedeniyle alınan 08.03.2013 tarihli savunma yazısından; işyeri personelinin bilgileri ve rızaları dışında şifrelerini ele geçirip yazışmalarını okuduğu sabittir. Davacı bu soruşturmanın başlatılmasını müteakiben 11.03.2013 tarihinde SGK Başkanlığı’na başvuruda bulunmuştur. Dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle davacının bu başvurusu ve buna bağlı iddiası hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olup, hukuk düzenince korunmaması gereklidir. Davalı işveren davacının iş sözleşmesini doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışları nedeniyle haklı olarak feshetmiş olup, bu nedenle kıdem tazminatı talebininde reddi gerekirken yazılı gerekçeyle kıdem tazminatının kabulü isabetsizdir.
ŞİRKETTE GENEL MÜDÜR OLARAK ÇALIŞAN KİŞİ LEHİNE FAZLA MESAİ VEYAHUT HAFTA TATİLİ ALACAĞINA HÜKMEDİLİR Mİ?
Somut uyuşmazlıkta davacının çalıştığı süre boyunca genel müdür olarak görev yaptığı, kendisine emir ve talimat veren bir kişinin bulunmadığı, çalışma düzenini kendisinin belirlediği gözetilerek fazla çalışma ücreti alacağının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki ... bayram ve genel tatil ile hafta tatili günlerinin dinlenme hakkına ilişkin olduğu, işçinin ücretinin yüksek olması veya çalışma saatlerini kendisinin belirlemesinin dinlenme hakkının kullanımına engel teşkil etmeyeceği düşünülmeksizin ... bayram ve genel tatil ile hafta tatili ücreti taleplerinin de reddine karar verilmesi isabetli değildir. Söz konusu alacaklara hak kazanılıp kazanılmadığının tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre değerlendirilip yapılacak değerlendirmenin sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
VELAYET DAVASINDA DAVA AŞAMASINDA ORTAYA ÇIKAN DURUMLAR DA MAHKEMECE GÖZÖNÜNDE TUTULMALI MIDIR?
Velâyet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.
Hukuki Yardım ve Danışmanlık İçin Bize Ulaşabilirsiniz | 0544 324 16 34 |

WhatsApp İletişim

0544 324 16 34